Ana Sayfa İnceleme Ruhunu Sevgiyle Doyuramadığım Biri, Göğsümü Terör Kurşunuyla Doldurdu

Ruhunu Sevgiyle Doyuramadığım Biri, Göğsümü Terör Kurşunuyla Doldurdu

12 dk okunur
0
0
1,486

Soğuk bir kış akşamıydı, kar yağıyordu. Lise birinci sınıfa gidiyordum. 8. sınıfta okuyan kardeşimle tek odadan oluşan eski bir evde okuma mücadelesi veriyorduk.

Köyde yaşayan ailemin bize kömür alacak parası yoktu. Yakıtımız, yazdan hazırladığımız tezekti. Babam her pazartesi otobüsle bir iki çuval tezek gönderir ve biz onu bir hafta boyunca yakardık.

O hafta çok soğuk geçiyordu. Tezek cuma günü bitti. Odun-kömür alacak paramız yoktu. Akşam yaklaşırken kar yağışı tipiye dönüşmüştü. Kardeşimle ben yaylı divanımıza oturmuş, battaniyeyi dizlerimize örtmüş ders çalışıyorduk. Kardeşim titriyordu, belli ki çok üşüyordu. Onun büyüğü olarak bir çare bulmam gerekiyordu.

Geçen seneden kalan kitaplarımın birini sobaya attım. Yandı, odayı birazcık ısıttı ve hemen söndü. Canım kardeşim sanki sobaya sarılıyor ve onun yanından ayrılmak istemiyordu. Soğuğa daha fazla dayanamadı, kalın yün yorganın altına girip ısınmaya çalıştı. Hâlâ titriyordu.

Dışarıda sert esen rüzgâr yıpranmış pencerelerin arasından içeri giriyordu. Uğultusu korkutucuydu. Tam o sırada kapı çaldı. Açmadım, korkuyordum. Bu akşam vakti kim çalacaktı ki kapımızı. Bir daha çaldı, yine açamadım. Üçüncüde çok daha uzun çaldı. Açtım kapıyı. Karşımda müdür yardımcısı ve bir öğretmenim duruyordu. Onları görünce korkum daha da arttı. İçimden “iihh” dedim. “Acaba suçum ne ki öğretmenler eve kadar gelmişler.” diye düşündüm. Çünkü o zamanlar öğretmenlerin bazıları bizi döver, sokakta görseler azarlayarak eve gönderirlerdi. “Oğlum, biz hocalarımızı görünce yolumuzu değiştirirdik.” derlerdi. “Neden?” diye sorduğumuzda “Neden olacak! Tabii ki saygıdan!” diye cevap verirlerdi.

Sonradan anladım: Sokağı değiştirmeleri, saygıdan değil,  korkudanmış.

“Alişan yavrum burada iki delikanlı kalıyorsunuz. Kar yağıyor. Aklımıza düştünüz. Yakacağınız var mıydı diye sormaya geldik.” diyen öğretmenlerimin sıcacık sesi o an tüm korkularımı siliverdi. Aşırı sevincin oluşturduğu heyecandan dilim tutuldu, ne diyeceğimi bilemedim.

İçeri geçtiler. Kardeşim yorganı topladı. Öğretmenlerim ayakları kırık yaylı divanımızın üzerine oturdular. Ben kendimi daha fazla tutamadım, dışarı çıktım. Ağlıyordum. Çünkü hayatımda ilk defa birisi tarafından önemsenmiştim, ilk defa birisinin aklına düşmüş ve onun tarafından merak edilmiştim.

İlkokuldayken yatağı ıslattığım için annem beni dövüyordu, bizim köyde büyüklerin yanında çocuk sevmek ayıp sayıldığı için babam sevgisini gösteremiyordu, köylülerin “Aman bu köyde kim okumuş da bu sümüklüler okuyacak” diye sanki aşağılıyorlardı, öğretmenlerimin bazıları sınıfta, arkadaşlarımın gözü önünde beni dövüyorlardı.

O akşam o iki öğretmenim yüreğime “Merhaba” demiş ve içimdeki uyuyan güzeli uyandırmıştı. Ruhuma işleyen yatsı ezanını dinlerken hâlâ ağlıyordum. Ve gözyaşlarımla kar taneleri yanağımda buluşuyordu.

Tekrar içeri girdiğimde baktım ki öğretmenlerim sobayı yakmışlar. Karşılarında yere oturdum. Yüzüme bakıyorlardı. İçim sıcacık olmuştu. Yanlarında getirip sobaya attıkları bir kucak odunla değil bana sevgiyle, şefkatle bakan gözleriyle ısınmıştım ben.

Öğretmenim, “Bize çay yapmayacak mısın?” dedi. Yapmaz mıydım? Yerimden fırladım. Kapının arkasındaki tüpü yaktım. Sapı kopmuş. Yer yer eğilmiş alüminyum çaydanlığıma su koyarken utandım. Çünkü isten simsiyah olmuştu. Çay demlendiğinde bardakları aldım, yıkamak için naylon leğene daldırıp çıkardım. Çayı ikram ederken o iki muhteşem insana, o iki sevgi bahçıvanına hizmet etmenin heyecanıyla ellerim titriyordu. Baktım bardaklar lekeli. Evet, lekeli bardaklarımda çay içen öğretmenlerimin gözlerinde şefkat vardı.

“Alişancığım bu odunlar bu akşam yeter, biz yarın size biraz kömür getiririz.” diyerek gittiler. Aslında hiç gitmediler. Hep yüreğimde yaşadılar. Onlar gidince kardeşim yeniden ders çalışmaya başladı. Birbirimize baktık, hiç konuşmadan.

O gece yatağa uzandığımda ilk defa hayaller kurdum: “Öğretmen olacağım.” dedim. “Evet, ben de öğretmen olacağım.”

Anladım ki ancak yüreğine merhaba diyebildiğimiz bir insanın beyninin çalışmasına katkı sağlayabiliriz. Anladım ki ruhunu güvenle doldurup önemsediğimiz bir insanın gerçek potansiyelini açığa çıkarmasına yardımcı olabiliriz.

Beni döven, beni aşağılayan öğretmenlerimin adını hatırlamıyorum, elindeki not defterini bir makineli tüfek gibi üzerime tutan ve çalıştın mı, gel tahtaya bir, bir, bir, sıfır, sıfır, sıfır; ödev yapmadın mı, eksi, eksi, eksi diye beni korkutan öğretmenlerimi de hatırlamıyorum. Soğuk bir kış akşamı evime gelip “Yakacağın var mı?” diye soran öğretmenlerimi hiç unutamıyor ve her zaman en güzel duygularımla hatırlıyorum.

Öğretmen oldum. Çünkü o iki muhteşem insan beni alıp sevgi bahçelerine dikmişlerdi. İçimdeki tomurcuğu sevgiyle sulayıp yeşertmişlerdi. O iki harika öğretmenim içimdeki uyuklamaya başlamış güzeli uyandırmıştı.

Üzülerek gözlemliyorum ki kendine uygun bahçeyi bulamadığı için toprağın altında çürüyen ya da kurda kuşa yem olan çok kaliteli bir tohum gibi, cennet ülkemizin bazı köşelerinde yüreğine dokunacak şefkatli bir el bulamağı için heba olup giden binlerce çocuğumuz ve gencimiz var. Bu sahipsiz çocuklar kendilerine sahip çıkan bahçe sahiplerinin rengine göre açıyorlar. Ellerimizi şefkatle uzatamadığımız bu insanlar, kendilerine uzatılan silah, uyuşturucu, terör ve içki gibi olumsuzluklara tutunuyorlar.

Yüreğini sevgiyle dolduramadığımız bazı insanlar polisimizin, askerimizin kalbini terör kurşunuyla, ailelerinin yüreğini ölüm acısıyla dolduruyorlar.

Allah “Ben insanı mükemmel yarattım.” diyor. Sanki biz, pratik hayatta pek işe yaramayan bilgilerle o muhteşem beyinleri uyuşturuyoruz ya da ilgisiz kalarak onda dikenlerin ve yabani otların yeşermesine sebep oluyoruz.

O uyuyan güzelleri, kalplerinden sevgiyle öpüp, beyinlerini bilgiyle aydınlatarak uyandırmanın vakti geldi.

Uyandıklarında belki önce gözleri kamaşacak. Biliyoruz ki bir süre sonra göz kamaştıracaklar.

Daha İlgili Makaleler Yükle
Daha Yükle yonetici
Daha Fazla Yükle İnceleme

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Okumanda fayda var!

Hayatın Senin Elinde “Panik Yok Ben Kanserim”

Meme kanseri olduğumu öğrendiğim günün ertesi sabahı gözlerimi açtığımda, henüz sabah ezan…