Ana Sayfa Haber Ertan Özyurt Yazdı: Sesler ve İnsan

Ertan Özyurt Yazdı: Sesler ve İnsan

10 dk okunur
0
1
759

Kaleme almış olduğu Acılarımın Ertesi isimli kitabı ve denemeleriyle okurların büyük beğenisini kazanan Ertan Özyurt Kitap Magazin okurları için yazdı.

Sesler ve İnsan

Gecenin, sabahı çağıran saatlerinde, kısık ateşte yanan ocağın üstündeki çaydanlık ve içinde harareti dinmiş bir kaynama sesinin fokurtusu.
Sessiz bir yürek yangınının peş peşe dizili notalardan çıkan bir melodi gibi duvarlara çarparak yankılanışını andırıyor..
Seyrek olarak da olsa contası bozulmuş çeşmeden, zaman ayarlı gibi saniyesini şaşırmadan damlayan su damlacığının, gövdesinden ayrılan bir parça gibi koparak, düştüğü yerdeki çıkardığı ses, hiç beklenmeyen birinden duyulan nahoş bir sözün, insan kalbine düştüğünde yarattığı tahribatın izlerini hatırlatıyor.
Ve yaşadığımız şu sıkıntılı sürecin, sokağa çıkma yasağı olarak karşılık bulup, dışarıdaki rahatsız edici şehir sessizliğini yırtarak gelen ramazan davulunun gümbürtüsü, davulcunun omzunda asılı duran davulun sesini de diğer omzuna asarak, bizim sokağı geçip uzaklaşmasının ardından, insanın kafasının içinde cirit atan binlerce kaygının, birbirine çarparak yaşanan bir körebe oyunu olduğu hissini canlandırıyor zihnimde..
Tek sessiz olan, masanın üzerinde yanan mum diye düşünürken, asıl vaveylanın orada koptuğuna şahitlik etti bir an gözlerim.
Tepesinde taşıdığı bir damlacık alevin altında için için eriyen koca gövdeli muma bakarken, insanı düşündüm.
Mumun, bağrında sakladığı incecik ipliğin, başında ateş almış haline nasıl da sessizce dayandığını sonra.
İnsanın, mum ipliği gibi çürümüşlüğe ve yılgınlığa karşı koruyup kollamak niyetiyle içinde yer verdiği insanların ve onların sebep olduğu olayların, kendisini eritip bitirmesine gösterdiği insanüstü sabrı düşünmeden edemedim.
Gece ve karanlıkla eş sessizliğimi ve suskunluğumu içime gömerek, dinlediğim şu sesleri düşündüm ve insan hayatında, ‘sesler ne kadar da önemli’ dedim bir daha.
Çünkü ses, nefes demektir bir yerde.
Canlı, cansız her seste bir nefes bir hayat, hayattan bir iz vardır.
Söz, içinde ego saklar, bir beklenti içindedir.
Ama ses, beklentisizdir, doğal ve samimidir.
İnsanın, sevdiği insan içinde durum çok farklı değildir aslında.
Onun sesine öyle meftundur ki; bir sözü ile kırılmaz, bilakis ondan duyduğu sözün içine bırakır kalbini.
Eşinin, dostunun, çocuğunun, anne babasının, kısaca insanın sesindeki yârenliğe hasrettir çünkü.
Bu yüzdendir ki; sözde bulamayız çok zaman, bir sesin verdiği güveni ve samimiyeti.
Aşkta da böyledir; maşukundan, kem söz duymayacağından o kadar emindir ki; onun sesinin tınısı, bir çağlayan coşkusu gibi başını döndürür âşığın.
Suyun, ateşin, rüzgârın, börtü böceğin, denizin dalganın, bir müzik aletinin, dahası gecenin sesi bile bir dinginlik ve huzur taşır ötelerden beriye.
Bazen gönlündeki hüznü ortaya çıkarır; gamlandırır, yüreğini titretir insanın. İçindeki ateşi harlandırır ve o yangın zirveye çıktığında gözlerden dökülen yaş ile soğutur yüreğini.
Söz; düşündürürken, ses; ağlatır insanı.
Ve ağlamak; hassas kalpli insanların, dış dünya ile içi arasında bir kapı gibidir, o kapılardan girerek fethedersiniz gönülleri.
Katı kalpli insan, hiçbir sesi duyamadığı gibi kendi iç sesini de duymayacağı için ağlamaz, ağlayamaz.
Dolayısı ile ne o size ne de siz ona asla ulaşamazsınız, çünkü o kalplere ulaşacak bir kapı yoktur. O kalplerde, ses yoktur.
İnsanın kalbinde yer alan acı ve keder, sevinç ve mutluluk, ayrılık ve özlem, hasret ve vuslat, iyilik ve merhamet, doğum ve ölüm gibi duyguların harman olduğu yerde, bir düzenleyici görevini görür ve ayakta tutan bir koltuk değneği gibi bizim dengede kalmamızı sağlar, ses dediğimiz gerçeklik.
Sesler, onu duyabilen, dinleyen ve hissedebilen için tarihin her döneminde çok önemli yer tutmuştur insan hayatında.
Çünkü sözden önce ses ile tanışmıştır insan.
Fakat ses de en az söz kadar önemli iken; gelişigüzel çoğalttığımız söz sayesinde, ses; o muhteşem gizemini yitirmiştir maalesef.
Ve söz bile sese muhtaçken, içimizde ve dışımızdaki sesleri duymaz olmuşuz.
Peki, bedbahtlık değil de nedir bu?
Ertan Özyurt

Acılarımın Ertesi

Aklından geçirdiği bir sürü düşüncenin, cevap bulamadığı ve belki de hiç cevap aramadığı bir sürü sorunun arasında kendisiyle cebelleştiği besbelliydi. Ama her durumda hem mağrur hem mazbut duruşuyla, sakin bir fotoğraf koyuyordu ortaya. Ona bakanların, bir an hiçbir şey düşünmeden, susarak ve durup dinlenen bir yüz ifadesine bürünüyor olması hiçte şaşılacak, yadırganacak bir şey değildi o yüzden. Nereye gittiğini bilmeyen ve pek de önemsemeyen bir ifade vardı adamın yüzünde. Belki de bir boş vermişlik bir küskünlük, zamana mağlubiyetin koyu vermişliğiydi bunun adı.

 

(Tanıtım Bülteninden)

Daha İlgili Makaleler Yükle
Daha Yükle Haber Servisi
Daha Fazla Yükle Haber

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Okumanda fayda var!

Mucizevi Aynalar 5 Nisan’da Vizyonda

Mucizevi Aynalar 5 Nisan’da vizyonda… Yönetmenliğini Tolga Örnek’in yapt…